Büyükada - İki Tepede İki Manastır ve Rum Yetimhanesi
- Ayrıntılar
- 05 Mart 2013 tarihinde oluşturuldu
- Son Güncelleme: 01 Nisan 2013
Adanın her iki tepesinde de manastırlar bulunur ve güney zirvesi, Yüce Tepe’nin aşağı tarafında, doğu sahili üzerinde bir üçüncü manastır daha yer almaktadır. Her üç manastıra da kasabadan kiralanan bir fayton vasıtasıyla varılabilen, ve adanın tam ortasında yer alan Luna Park meydanindan kolayca ulaşılabilir. Nefeslerine ve ayaklarına güvenenler, Merkezden Kadıyoran yokuşunu izleyerek önce Hristos Manastırı’na, ardından Rum Yetimhanesi’ne, sonra da Luna Park meydanı üzerinden Aya Yorgi tepesine çıkabilir. Bu yol sıkı bir yürüyüşle yaklaşık 1.5 saat sürer.
Adanin kuzey zirvesi olan İsa Tepesi’nde, Başkalaşım Manastırı (Hagios Sotiros Christou) bulunmaktadır. Manastıra giden yolda, bir zamanlar Rum Yetimhanesi olarak kullanılmış ve şuan çürümeye terkedilmiş büyük bir tahta yapıyla karşılaşırsınız. Aziz George Koudonas Manastırı, adadaki iki tepe içersinde en güneyde yer alan Yüce Tepe’de bulunmaktadır. Adanın ortasındaki Luna Park meydanindan bu manastıra ulaşan bir patika vardır.
Hristos Manastırı
Söylentilere göre, manastır Bizans zamanında yaptırılmış. İmparator I. Manuel Comnenus tarafından 1158 senesinde hazırlanan listede bu kiliseden üstü kapalı da olsa bahsediliyor olması bu söylentileri desteklemektedir.
Manastır, Osmanlı zamanında zor zamanlar yaşadıysa da, İstanbul’daki Rum bezir yağı tüccar loncasının desteği ve Feneriote asilzadesi Pascharnikos Christodoulos Vlachoutsis tarafından yapılan bağışlar sayesinde bu zorluklara dayandı.
Patrik V. Gregory 1809 senesinde burada yaşadı; önceki patrik Chrysanthos ise 1826 yılında emekli olunca bu manastıra yerleşti ve sekiz yıl sonra burada öldü. Patrik Sophronius ise 1866-70 seneleri arasında burada yaşadı. Onun çabaları sonucu manastır yenilendi ve bugünkü katholikon, mimar Vasilis Dimitriou’nun planlarına uygun olarak 1869 yılında tamamlandı.
Bugün manastırdan geriye kalanlar, katholikon, manastırın güneyinde yer alan ve ona bitişik olarak inşa edilmiş iki katlı ek bina ve arazisinin batı kısmında bulunan bazı ek binalardır. Katholikon daha önceki kiliseden kalma, yaldızlı ve çiçek ve bitki motifleriyle süslenmiş kabartmalara sahip tahtadan oyma iconostasi’sini hala muhafaza etmektedir. Üzerlerinde yer alan, 18. yy.’dan kalma sekiz küçük resimle, Oraia Pylai’nin kapıları özellikle kayda değerdir. Bu resimler içerisinde en çok dikkat çekici olanı Annunciation’un (Cebrail’in Hz. Meryem’e Hz. İsa’nın doğacağını haber vermesi) tasviridir. Burada ayrıca, üzerinde, Hz. İsa ve onun iki yanında yer alan Hz. Meryem ve Vaftizci Yahya’yı bir arada resmeden bir dini resim bulunan güzel bir 18. yy. (Offertory Diptych) ilahi levhası da yer almaktadır. Bunlara ek olarak, 19. yy.’dan kalma, eski Rum cenaze törenlerine ait bir kabartmanın kopyası da güneydeki dış duvara işlenmiştir.
Rum Yetimhanesi
Bu yapı, Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ikinci en büyük tahta binasıdır. Bu yapı, burayı Monte Carlo tarzı bir kumarhaneye sahip, Prinkipo Palas isimli büyük bir otel olarak kullanmayı planlayan Fransız bir şirket tarafından 1898 senesinde yapıldı. Ancak, Sultan II. Abdül Hamit böyle bir tesise izin vermeyi reddetti ve otel hiçbir zaman açılmadı. Bundan sonra, banker Leonidas Zarifi’nin dul eşi Eleni Zarifi bu binayı satın aldı ve yetimhane olarak kullanılması şartı ile Fener Rum Patrikhanesi’ne bağışladı. Daha önceleri İstanbul’da, Balıklı’da bulunan Rum Yetimhanesi, 1903 senesinde burada tekrar faaliyet göstermeye başladı. Bu tesise 146 altın hediye ederek destek veren II. Abdülhamit, ayrıca bu kuruluşun vergiden muaf tuttulmasını istedi. 1964 yılında kapatılan yetimhane, o zamandan beri çürümeye terkedilmesine rağmen hala çok etkileyici bir yerdir. Ayrıca, denizden de görülebidiği için, Büyükada’yı simgeleyen ana mekanlardan bir tanesidir.
Aya Yorgi Manastırı
Aziz George Koudonas Manastırı, adadaki iki tepe içersinde en güneyde yer alan Yüce Tepe’de bulunmaktadır. Adanın ortasındaki meydandan bu manastıra ulaşan bir yol vardır.
Söylentiye göre, manastır II. Nicephorus’un (963-9) hükümdarlığı sırasında, 963 senesinde kurulmuş. Tarihte ilk defa, I. Manuel Comnenus’un 1158 yılında hazırladığı listede bu manastırdan söz edilmektedir. Yunanca "çanlar" anlamına gelen Koudonas ismi, şu hikayeden gelmektedir: Çobanın biri, bir gün sürüsünü bu tepede otlatırken, yerin derinliklerinden gelen çan sesleri duyar. Ne olduğuna bakmak için yeri kazdığında ise, daha sonra kendisi ve diğer yerli halk tarafından manastırın kurulduğu yere yerleştirilen, Aziz George’nin bir resmini bulur. Bu hikaye, 1625 senesine dayanmaktadır ve muhtemelen manastırın ilk inşa edilmesinden ziyade yeniden kurulduğu zamanları anlatmaktadır. Efsane bir yana, manastırın kayıtlı ilk başrahibi olan Isaias şu anki katholikon’un inşasına 1752 senesinde başlamış ve Blachernitissa’nın ana kilisesini yedi yıl sonra tamamlamış, ayrıca manastıra ait pek çok küçük oda eklemiştir. Bunu takip eden yarım yüzyıl içerisinde başrahipler Anthemios ve Arsenios tarafından da birkaç ekleme yapılmıştır. Bu arada, özellikle zihinsel rahatsızlıkların iyileştirilmesi ve "günahkar ruhlar tarafından ele geçirilenler"in bu ruhların etkisinden kurtarılmasına yarayan bazı mucizeler Aziz George’nin resmine atfedilmiştir.
Şu anki tesis altı ayrı kiliseden ve üç farklı katta bulunan ibadet yerlerinden -daha eski mabetler daha aşağı katlarda yer alıyor- oluşmaktadır. Zemin katta, başrahibin evi ve Aziz George ana kilisesi bulunmaktadır. Her iki yapı da 20. yy’ın başlarında inşa edilmiştir. Kilisenin güneydeki iç duvarında bugün gümüşle kaplanmış olan Hagios Georgios Koudonas’ın orjinal bir ikonası bulunmaktadır.
Merdivenlerin alt tarafında yer alan oda, içerisinde bir ayazma bulunan kutsanmış ufacık bir odadır. Bu oda söylentilere göre, Aziz George’nin kutsal resminin kazılarak çıkarıldığı yerdir. Bu odanın ilerisinde, Havariler’e adanmış başka bir mabet bulunmaktadır.
23 Nisan günleri kutlanan Aziz George Günü, dünyanın dört bir yanından gelen binlerce hacı -Müslüman Türkler ve diğer dinlere mensup insanlar da dahil olmak üzere- manastır yoluna koyulurlar. Pek çoğu, şafak ayinine katılmak üzere yalınayak çıkarlar tepeyi. Ayinin ardından, hacıların pek çoğu, tepenin doruğunda bulunan açık lokantada, eski takvime göre baharın gelişini geleneksel olarak müjdeleyen günü kutlayarak öğle yemeklerini yerler. Lokanta, kendi etiketsiz kırmızı şarabının yanında, basit yemek ve meze servisi yapmaktadır. Tepenin zirvesi çam, selvi ve daha pek çok ağaç ile kuşatılmıştır ve özellikle manastırın çanları bu eski zamanlardan kalma tapınakta çaldığı zaman Yunan adalarını andıran bir ortam oluşmaktadır. Yüce Tepe’nin doruğundan görünen ve tüm adalar ve Marmara Denizi’nin Asya kıyılarını içine alan manzara muhteşemdir.