Gezilecek Yerler (76)
9. yy. ortalarında Aziz Ignatius, Adalar’da erkeklere özel tesis ettiği ve I. Manuel Comnenus’in 1158 senesinde düzenlediği listede de yer alan üç manastırdan bir tanesini bu adada kurdu. Sedefadası’nda bulunan manastır, 1180 yılında Patrik Theodosius Boradiotis tarafında restore edildi. Bu manastırdan bugün geriye kalan herşey adanın kuzeybatı kısmındaki burun üzerinde parçalar halinde bulunan bir harabedir.
Adanın çevresinde çakıl taşlı kumsallar var; merkezde, iskelenin iki yanında da uzanıyor. Adanın kuzey kıyısında, Kınalıada Su Sporları Kulübü’nde ve güney kıyısında, Teos kumsalında yüzme havuzları bulunmaktadır. Köyün dışında da sahil boyunca kumsallar ve kıyı lokantaları mevcut ve bazılarına iskeleden kalkan teknelerle ulaşmak mümkün. Güney sahilindeki kumsallardan birinin arkasında Aziz Fontini’ye adanmış bir ayazma, kutsal pınar vardır.
Dönüşüm Manastırı, Manastır Tepesi’nin üstündedir. Bu manastır aynı isimdeki Bizans manastırının yerine kurulmuştur. Bu manastırın bazı mimari kısımları katholikon yani keşiş manastırının içine yerleştirilmiştir, diğerleri ise araziye yayılmış durumdadır. Türklerin fethinden sonra manastır yıkılmaya başlamış ama sonra 1722’de İstanbul’da iş yapan Sakızadalı bir grup zengin Yunanlı tüccar tamamen onarımını üstlenmiştir. Bu tüccarlar Bizans katholikonunun yerine yeni bir kilise inşa ettirmiş ve yanına Aziz Paraskevi’ye adanmış bir şapel eklemişlerdir. İconostasis ve piskoposluk tahtı ağaç oymacılığının güzel eserlerindendir. Özgün katholikondaki Bizans ikonları İstanbul’da Rum Ortodoks Patrikhanesi’nde korunmaktadır. Şimdiki kilisenin ikonları Rus yapımıdır ve 1723’te Patrik III. Jeremias’a Çar Büyük Petro tarafından yollanmıştır.
# 23, Ağası Evi II (19. yy. sonlarında) Topkapı Sarayı’nın en büyük kuyumcusu Ağas Ajderhanyan yaptırmış; Ermeni besteci Gomidas 1909-13 yılları arasında, şair ve yazar Fazıl Ahmet Aykaç 1923-28 yılları arasında burada oturmuştur.
# 37, Apraham Ağa Evi (19. yy. ortaları)
# 57, Görey Köşkü, şimdiki adıyla Poyrazlı Köşkü, ünlü grafik sanatçısı Ihap Hulusi Görey tarafından yaptırılmıştır.
# 11, Derunyan Evi I (19. yy.; 1916-17 yılları arasında Nersesyan Ermeni Okulu olarak kullanılmış)
# 35, Acemyan Evi (1907); eski Otel Şahap (Chahab), konukları arasında Yahya Kemal Beyatlı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Riza Tevfik, Halide Edip Adıvar, Refik Halid Karay, ve Nazım Hikmet gibi yazarlar vardır.
Eski Yarbaşı Sokagı; (Akasya Caddesi’nin devamı):
# 1, Taşcıyan Köşkü (19. yy. sonlarında) Proti Oteli’nin sahibi bankacı Sarkis Taşcıyan yaptırmıştır.
# 11, Papazyan Yalısı (on dokuzuncu yüzyıl; 1917-20 yılları arasında) Dr. Dıran Paşa Papazyan General Wrangel’in Beyaz Rus ordusunun askerleri için hastane olarak kullanmıştır.
# 11, 13, Sirakyan İkiz Evleri (deniz kıyısında, iskelenin yanındaki bu evler köy manzaralı eski kartpostallarda görülebilir,) 20. yy. başlarında İzkon Sirakyan yaptırmıştır.
Kınalıada Cami sahilde iskelenin güneyindedir. Cami 1956’da Mimar Başar Acarlı tarafından modern soyut biçimde inşa edilmiştir
Ermeni Gregoryen Kilisesi sahil yolundan içeride üçüncü sıradaki Narçiçeği Sokağı’ndadır. Bu adalarda kurulan ilk ve tek Ermeni Gregoryen kilisesidir. Kilise 1857’de kurulmuş ve Surp Krikor Lusavoriç, Aydınlatan Aziz Gregory’ye ithaf edilmiştir. Kilise bugünkü halini 1988’de yeniden inşa edildikten sonra almıştır.
Mihrab perdesi Trabzon’daki Aziz Auxent Ermeni Kilisesi’nden alınmıştır. Mihrabın arkasında Bakire Meryem ve İsa’yı gösteren bir resim vardır. Mihrabın sağında ve solunda da iki resim vardır. Soldaki Ermeni Gregoryen Kilisesi’nin kurucusu Aydınlatan Aziz Gregory’yi, sağdaki de 4. yy.’ın yarısında Ermeni Gregoryen Kilisesi Patriği olan Aziz Nerses’i tasvir eder. Sağ taraftaki sunak, elinde Ermenistan Etchmiadzin’de inşa ettiği katedralin bir modelini tutan Aziz Gregory’yi gösterir ve ona adanmıştır. Kilisenin orta kısmının duvarlarında ortaçağ Ermeni tarzında taş oymacılığının güzel eserlerini içeren panolar bulunmaktadır. Panolardan biri 1909 ve 1913 yılları arasında Kınalı’da bir yazlığı olan ünlü Ermeni bestecisi Gomidas’a adanmıştır.
Sahil yolunda kısa bir mesafede Çınarlı Köşk Sokağında Rum Ortodoks kilisesi var. Kilise 1886’da kurulmuş ve Tanrı’nın Kutsal Anasının Doğumuna (Genissa Panagia Theotokou) ithaf edilmiş. Kilise üç geçitli bir bazilika şeklinde ve güneyindeki avludan girilen bir narteksi var. Narteks’te Bakire Meryem’in doğumunu simgeleyen gümüşle kaplı bir ikona var. Kilisenin orta kısmını mabetten ayıran ikona duvarında (iconostasis) gümüşle kaplı başka ikonalar da bulunuyor. Kilise 7-8 Ekimde panigiri, Bakire’nin doğumu yortusunu kutluyor.
Dahası...
Diğer dört büyük adanın aksine Kınalıada’da fayton yok. Adanın yerleşim olmayan batı kısmını keşfetmek isteyenler yürümeli ya da bisiklete binmeli. Yerel halk atların yokluğundan memnun olduklarını söylüyorlar çünkü ada böylelikle diğerlerinden daha hoş kokuyor. Her halükarda ada oldukça küçük ve her yer birbirine kısa bir yürüyüş mesafesinde.
Adanın güneydoğu bölümünde Aziz George’a adanmış bir Katolik kilisesi bulunuyor. Bu kilise 1938’de Avusturya Okulu ve Galata’daki Aziz George Kilisesi tarafından, yaz okulu ve yazlık mesken olarak kullanılmak üzere yaptırıldı.
Burgazada’daki son duraklardan biri de, adanın güneybatı noktasındaki Kalpazankaya restoranı olabilir; ancak bunun için fayton yolculuğu yapmanız gerek. Bir tepenin yamacında, çam ağaçları arasında kurulmuş ve ada sakinleri ile ziyaretçilerin uzun süredir gözde mekanlarından olan bu geleneksel yazlık restoranda, açık alana yerleştirilmiş sade ahşap masalarda basit yiyecekler bulunur. Restoran, rahat bir öğle yemeği için ne kadar uygunsa ay ışığında bir akşam yemeği için de o derece uygundur.
Bir Bizans manastırı olan Theokoryphotos (Hz. İsa’nın Başkalaşımı), adının da söylediği gibi, Hristos (İsa) Tepesi’nin zirvesinde yer alır. Bizans kaynaklarınca doğrulanmamış olmamakla beraber, söylenceye göre, manastır Makedonyalı İmparator I. Basil tarafından (tks 867-86) bir antik Yunan tapınağının kalıntıları üzerine kurulmuştur.
18. yy.ın sonunda ise manastır terk edilmiş, bir harabe haline gelmiştir. Manastırdan günümüze, eski manastır bölgesinin çeşitli yerlerine dağılmış, önceki yapılara ait harabeler ve mimari kalıntıların yanı sıra, 19. yy.da yapılmış bir kiliseyle 18. yy.da inşa edilmiş iki katlı bir yapı kalmıştır. Manastır bölgesi girişinin içinde, çok güzel oyulmuş dört Bizans sütun başını da içeren bir dizi antik mimari kalıntısı bulunur.
Manastır yöresinin sınırları içinde bugün bile hâlâ yağmur sularını toplayan dört adet kocaman, kemerli yer altı sarnıcı bulunuyor.
Tepeden seyredilen manzara harikadır: Bütün Adalar ve Asya sahilleri görülebilir. Rumlar ve diğerleri hâlâ, Hz. İsa’nın Başkalaşımı’nın panigirisini (o yerdeki kiliseye adını veren azizin anısına yapılan şenlik) hatırda tutmak üzere 6 Ağustos’ta kiliseye geliyorlar; bu olay eskiden, tepenin zirvesinde müzik ve danslarla kutlanırdı.
Rum mezarlığı, manastır bölgesinin hemen yukarısında. Mezarlıktaki minik kilise, tapınakları hep tepelerin zirvesinde kurulmuş olan Hagios Profitis İllias’a adanmıştır.
Hagios Georgios (Aziz Georgios) Karyptis Rum Ortodoks Manastırı adanın kuzey sahilinde yer alır ve Gönüllü Caddesi takip edilerek ulaşılır. Ana kapı katholikonun zeminine açılır; buradan aşağı inen bir merdiven de iki katlı bir bina olan manastır yurduna götürür.
Manastırın Bizans döneminde kurulduğuna inanılsa da, bahsi ilk kez 17. yy.ın ikinci yarısında geçmektedir. Bu tarih, İstanbul’daki Rum hancıların, neredeyse harabeye dönmüş manastırı restore etmek ve sağlamlaştırmak istemelerine denk düşer.
Bugünkü kilise, Simeon Sinyosoğlu tarafından sağlanan bağışla 1897’de yapılmıştır. Yapı, büyük olasılıkla asıl katholikonun tasarımına uyularak, ortaçağ Bizans mimarisinin Yunan-haç (Greek-cross) planına göre inşa edilmiştir. Kilisenin, altın kabartmalı ve ahşap oymayla yapılmış oldukça iyi bir ikona duvarı ve kaliteli ahşap işçilikle üretilmiş bir piskopos tahtı vardır. İkonaların diğer tarafında şu sözler yazılıdır: "Kutsal Efendimizin 1818 yılında Giritli Keşiş hizmetkar Joachim tarafından." 18. yy.dan kalma ikona duvarı, şüphesiz, eski manastırın katholikonuna aittir.
1960'larda Yahudi nüfusunun artışıyla ve 1968'de alınan izinle inşa edilmiştir. Adalar ilçesindeki diğer sinagoglar gibi bu sinagog da yaz aylarında hizmet sunmaktadır.
Çayır Aralığı Sokağı, no.15’te Dr. Spanudis tarafından yaptırılan Spanudis Köşkü yer alır. Köşk, 1934-54 yılları arasında ünlü yazar Sait Faik Abasıyanık’ın (1906-54) evi olmuştur; şimdi ise onun anısına adanmış bir müze olarak görev yapar. Yazarın yaşamından ve sanatından anıları barındıran köşk, geleneksel bir yazlık ada evi yaşantısının tadını almak açısından da görmeye değer. Sait Faik, ayrıca, İskele Meydanı’ndaki bir heykelle de anılmaktadır. Sait Faik’in pek çok öyküsü sıradan Burgaz halkını konu edinir; bu nedenle burada onurlandırılıyor şaşmamak gerekir.
Adanın camisi, Gezenti Caddesi’nin kuzey ucundaki kıyıya yakın bir yerde konumlanmıştır. Sekiz cepheli, kubbeli bir yapı olan cami, mimar Burhan Ongun tarafından tasarlanmış ve 1954’te tamamlanmıştır. Iskelenin yaklasik 200 metre guneyinde bir Cemevi bulunur.
Kilisenin kuzeydoğusuna giden kestirme bir yol olan Takım Ağa Sokağı’nda, Vaftizci Yahya’ya adanmış bir ayazmaya ev sahipliği yapan camla örtülmüş bir yapı yer alır. Bunun da, Vaftizci Yahya Kilise’sine bağlı asıl Bizans manastırının bir parçası olduğuna inanılır.
Bir Rum Ortodoks kilisesi olan Yahya Peygamber Kilisesi (Hagios Ioannis Prodromos), iskeleye yanaşırken vapurdan görünen manzaraya egemen olan ve yüksek bir silindir üzerine yerleştirilmiş kubbesiyle kasabanın en göze çarpan anıtıdır. Deniz otobüsü iskelesinin güneyindeki ilk sokak sahil boyunca takip edildiğinde, kiliseye kısa sürede varılabilir.
1899’da yapılan bugünkü kilisenin, Yahya Peygamber Kilisesi’nin katholikonunun bulunduğu yere kurulmuş olduğuna inanılmaktadır. Asıl katholikon büyük olasılıkla 11. yüzyılda inşa edilmişti. Binanın bölümlerinin ise, önceki yapının planına sadık kalınarak inşa edilmiş bugünkü kilisede bir araya getirildiği düşünülmektedir. Bu yargıya kanıt ise George Mastoropoulos’un "Adalar’ın Patriarkal Manastırları" adlı eserinde gösterilmektedir.
Son cemaat yeri, diğer bir deyişle örtülü geçidin, sol yanında bir merdiven, kubbeli bir tavana sahip, küçük bir yer altı odasına açılır. Odanın, Aziz Methodios’un II. Mikhail tarafından hapsedildiği ve imparator Theophillos tarafından serbest bırakılana dek yedi yıl boyunca kaldığı zindan olduğuna inanıldığı için, burası Aziz Methodios’a adanmıştır.
Theodora Antigone’de Methodius’un uzun yıllar hapsedildiği mağaranın üzerine Vaftizci Yahya Kilisesi’ni yaptırdı. Hâlâ adalıların baş tapınağı olan yenilenmiş modern ahşap kilisede (aslı, taş ve tuğladan yapılmıştı),eski yapıdan çok az eser vardır. Yine de kavisli çıkıntı, ya da doğu bölümü, asıl yapıya ait bir kısımdır
İskelenin her iki yanında sahil boyu balıkçı lokantaları ve çayevleri sıralanır. 25 m.’lik bir yüzme havuzuna sahip Adalar Su Sporları Kulübü ile hemen yanındaki Burgazada Su Sporları Kulübü, vapur iskelesinin güneyindeki Molozburnu’nda yer alır. İskelelerin yanından kiralanabilen deniz motorları ziyaretçilerini adanın güney ve batı sahillerinde yer alan çakıl taşlı plajlara götürür.
Rum mezarlığının Azize Barbara’ya adanmış, neo-klasik yapıda küçük bir kilisesi vardır
Türk mezarlığındaki kabirlerin en eskileri, mezar taşlarının tepelerindeki taştan sarıklar sayesinde ayırt edilebilir; çünkü 1826’da yasaklanan sarık yerini fese bırakmış, fes de 1925’te yasaklanmıştı. Bu mezarlıkta yatan tanınmış kimseler arasında Osmanlı’nın son Selanik valilerinden Hacı Ahmet Hulusi Paşa ile Atatürk’ün askerlik arkadaşlarından Lütfi Müfit Özdeş yer alır.
Manastırın yanından geçen yolun hemen altında bir başka mezar daha bulunur. Bu, tuhaf bir kişiliğe sahip Spyridon Kanglaris’in eşine ait 1868 tarihli mozolesidir; öldüğünde kendi cenazesi de bu anıtın yanına gömülmüştür. Açık sivri kemerleri olan, bu sekiz köşeli, tuğla yapı, dövme demirden parmaklıklarla korunmaktadır. Altındaki tepenin yamacında, baş rahip Procopius Arapoğlu tarafından 1910’da hizmete açılmış mermer bir kuyu başlığı vardır. Altındaki sarnıçtan hâlâ su çekilmektedir.
Manastırı (Hagios Georgios tou Kremnou) kasabanın güney sahilinde (Büyükada’ya bakan yamaç), Deniz Lisesi Ordu Evi’nin hemen ötesinde bulunan pembe renkli bir komplekstir. Manastırın adında geçen "tou Kremnou" ya da "uçurumdaki" unvanı, yapının, denize bakan bir uçuruma kurulmuş olmasından kaynaklanır. Mavi Marmara’nın üzerinde, manastırın büyüleyici binalarını kuşatan çamlar, serviler ve başka ağaçlarla dolu ortam oldukça güzeldir; Ege’deki Yunan adalarını hatırlatan bir manzarayla karşılaşırsınız burada.
Manastırın 1583-93 arasında inşa edildiği düşünülmektedir. Rahip John Covel Manastırı 1677’de ziyaret etmiştir. Aynı yılın 26 Şubat’ında yazdığı günlük yazısında şöyle der: "Burada bir başka manastır daha var, Vaftizci Yahya’ya adanmış. Yapının büyük kısmı yok edilmiş ve Kadıköy Metropoliti’ne bağlanmış. Burada da kitaplar var; ancak aynı şeyler üzerine yazılmış olduklarına kanaat getirerek bunları görmek zahmetine girmedim." Adayı 1739’da ziyaret eden İngiliz gezgin Richard Pococke de İstanbul’dan gelen Rumların veba salgını sırasında Aziz George Manastırı’na sığındıklarını kaydeder.
Piskopos Ioannikos (1761-3), Patrikhane’deki görevi sona erdikten sonra emekli olarak Aziz George manastırına gelmiştir. Duvara yerleştirilmiş bir kitabeye göre, Ioannikos buraya daha önceden, babası Georgios Karatzas’ın hatırasına adadığı bir katholikon inşa ettirmişti. Ioannikis, ayrıca, Kutsal Kudüs Kabiri’ne adanmış bir "karşılıklı öğretim okulu" kurdu. Böylece manastır, bugün de olduğu gibi, Kudüs Patrikhanesi’nin bir metochionu haline geldi.
Katholikon 1882’de çıkan bir yangın sonucu hasar gördü; yangın, eski ahşap iconostasis’i ve tüm ikonalarını, ayrıca ayin mobilyalarını da yok etti. Kilisede şimdi görülen ikonaların çoğu modern Rus eserleridir. Tarihi eskiye dayanan tek dikkate değer ikona narthex’tedir. Bu, kimliği bilinmeyen bir keşiş tarafından 1764’te yapılmış ve narthexe gömülmüş olan piskopos Ioannikis’e ithaf edilmiş bir Aziz George ikonasıdır.
Çam Limanı’nın doğu burnunu oluşturan Yeşil Burun’da, deniz üzerinde bir uçuruma kurulmuştur. 1924’te Prof. Dr. Sever Kamil yönetiminde kurulan sanatoryum, İstanbul’un ilk sanatoryumudur. Şimdi kapalı.
Yüzmek ve deniz kenarında çam ağaçlarının altında piknik yapmak isteyen ziyaretçilerce iyi bilinen bir yazlık mekandır. Eskiden, su kenarında kahveler vardı; fakat zor zamanlar geçiren koyun bugün taşlık bir plajı, hafif yemekler ve alkolsüz içecekler satan birkaç büfesi ve bir de futbol sahası vardır. İstanbullular bugün bile, Yesari Asım Arsoy’un (adına dikilmiş heykelden daha evvel bahsedilmişti) Çam Limanı’ndaki ay ışığı akşamlarının keyfini anlatan eski dönem şarkısını bilirler.
Adanın güneybatı ucundaki Baltacıoğlu Tepesi’nin zirvesinde küçük bir manastır daha bulunur. 1835’te Andonis Tsimas adında bir keşiş tarafından kurulan bu yapı da yine bir keşişhane olarak ortaya çıkmıştır. Fakat keşişhane en sonunda, Türkçe’de daha önce Hristos Manastırı ya da Makarios Manastırı (Makarios, eskiden burada görev yapmış bir keşişin adıdır) olarak bilinen Hz. İsa’nın Başkalaşımı Manastırı’na (Metamorphoseos tou Sotiros Christou) dönüşmüştür. Manastırdan bugüne kalan yalnızca küçük bir kilise ile buna bağlı bir evdir; her ikisi de tepenin zirvesinde büyüleyici bir manzaraya hakimdirler.
Hagios Spyridon (Türkçe karşılığıyla Terki Dünya) Manastırı, adanın güneybatı sahilindedir ve Çam Limanı olarak bilinen, hilal biçimindeki dev koyun batıda kalan ucunu oluşturan burunun üzerine kurulmuştur. Bu küçük manastır 1868’de, Aziz Spyridon’a adanmış bir keşişhane (skete) olarak Arsenios adıyla bilinen Trakyalı, genç bir keşiş tarafından açılmıştır. Fakat sonunda Cephalonia kent piskoposu Embariki Mazarakis, Arsenios’un katholikon’u ve keşişler için küçük bir yurt inşa etmesine yardım etmiştir. Manastır 1894 depreminde yok olmuş, fakat sonra asıl büyüklüğüne uygun olarak iki kez yeniden yapılmıştır. Peder Arsenios 1905’te öldüğünde bu manastırın bahçesine gömülmüştür. Manastır 1954’te Piskopos Athenagoras tarafından restore ettirilmiştir. O zamandan bu yana yangın yüzünden epey hasar görmüştür; şu anda da harabeye dönmek üzeredir.
Vaftizci Yahya Manastırı (Hagios Ioannis Prodromos) adanın tam ortasında, Değirmen Tepesi’nin batı eteğinde konumlanmıştı. Bölge, bugün, Türk Deniz Lisesi sınırlarına dahildir ve yalnızca özel izin alınarak ziyaret edilebilir.
Asıl manastırın kuruluş tarihi bilinmemekle beraber, olasılıkla Bizans döneminde inşa edildiği düşünülmektedir. 1672’de yıkılan manastırdan geriye yalnızca Bakire Theotokos’a (Bakire Meryem, Tanrının Annesi, Kamariotissa, Sütunların Hanımı) adanmış olan mabet ayakta kalmıştır. Manastır ve mabet, ertesi yıl, Sadrazamın baş tercümanı olan Nikosios Paniotakis tarafından yeniden yaptırılmıştır. Manastır o zamandan bu yana Panagia Kamariotissa adıyla bilinir.
Kamariotissa, dört yarım kubbeli haç biçiminde kiliselerin nadir rastlanan örneklerinden biridir. Kollarından her biri, bir yarım kubbe ile örtülmüş yarım daire biçimindeki çıkıntılarla ve geçidin üzerinde bulunan yüksek bir silindir üzerine yerleşmiş bir kubbe ile sonlanır.
Manastır, 1828’de, Rus-Türk Savaşı sırasında Rus savaş esirlerini barındırmak için kullanılmıştır; esirlerin yaklaşık 300’ü burada ölmüştür. Onların anısına, çarın arması taşıyan (şimdi başı olmayan) bir melek, iki başlı bir kartal, dikilmiştir. Bu heykeli, hemen üst taraftaki yol (adanın ortasından geçen Aşıklar Yolu) üzerinde etrafı çitle örülmüş küçük bir alanda görebilirsiniz. Rum Ticaret Okulu (Emporikis Scholis) manastıra 1831 yılında kurulmuş; 1875 yılında da, Dünyanın dört bir yanından gelen 400 dolayında öğrenciyi barındırmak üzere beş katlı yeni bir bina eklenmiştir. Okul, I. Dünya Savaşı sırasında, binalarına Türk hükümetince resmen el konulması üzerine kapatıldı. Savaştan sonra ise tekrar Ortodoks Patrikhanesi’ne verildi ve Patrikhane tarafından 1923’teki nüfus mübadelesinde Anadolu’dan gelen yetimlere barınak sağlamak amacıyla kullanıldı. Manastır, daha sonra 1942’de, Deniz Akademisi’nin bir bölümünü oluşturmak üzere Türk hükümeti tarafından kamulaştırıldı. Bu sırada, Kamariotissa’nın iconostasis ve ikonaları Aya Triada (Kutsal Teslis) Kilisesi’ne ve Patrikhane’ye taşındı; kilise ise boşaltılarak ıssızlığa terk edildi, bugün de aynı durumunu korur.
Bizans döneminde, o zamanlar Halki olarak bilinen Heybeliada’daki manastırlardan en ünlüsü, Hagia Triada, diğer adıyla Kutsal Teslis’tir. Manastırın Ümit Tepesi üzerindeki arazisi üzerinde, Bizans dönemindeki manastırın izinden gelen ve onunla aynı adı taşıyan Rum Ortodoks ilahiyat okulu yer alır. Bugünkü manastır, Heybeliada’nın en göze çarpan yapısıdır; adaya vapurla yaklaşırken ve kasabanın içinden bakıldığında, yapı görüşe tümüyle hakim olur.
Heybeliada’da bulunan bir manastırın sözü ilk olarak, 9. yy.’da Aziz Theodore Studius’un yazılarında geçer. Konstantinopolis’in ünlü manastırı Aziz John Studius’un baş rahibi olan Theodore, imparatorun İkonoklazm politikalarını eleştirmesinden ötürü, V. Leon (tks 813-20) tarafından Heybeliada’daki bir manastıra sürülmüştü. Theodore Heybeliada’dayken mektuplar, dinsel incelemeler ve içlerinden biri manastırdaki bu hücresinden sevgiyle söz eden bazı şiirler yazdı. Kutsal Teslis Manastırı, ilki piskoposluk yaptığı iki ayrı dönem arasında, ikincisi ise 887-90 yılları arasında olmak üzere iki kez manastıra sürgün edilen piskopos Photius (858-67) tarafından restore edilmiştir. Photius 890’da manastırda ölmüş ve buraya gömülmüştür; ölümünün ardından aziz ilan edilen Photius’a, bugün, Kutsal Teslis İlahiyat Okulu’nun koruyucu azizi olarak saygı duyulur.
Manastır, 1453’teki Türk Fethi sırasında yok edilmiştir; bu olayla ilgili olarak, kimliği bilinmeyen bir tarihçi, "bir zamanlar, yalnızca rahiplere değil krallara ve asilzadelere de bilgelik öğretildiği ve bilginin okutulduğu bu saray"ın ardından yas tutar. Manastır 1550 yılında, ilerde buraya piskopos olacak olan III. Metrophanes (1565-72, 1579-80) tarafından yeniden inşa ettirilmiş ya da kısmen restore edilmiştir. Metrophanes, ayrıca, manastıra üç yüz civarında elyazması bağışlamıştır; bu armağan, daha sonra Ortodoks dünyasının, İstanbul’daki Patrikhanenin kütüphanesinin ardından en ünlü kütüphanelerinden biri durumuna gelecek olan manastırın çekirdeğini oluşturmuştur.
Hagia Triada 17 ve 18. yy.’da çeşitli zorluklarla karşılaşmış; fakat en azından finansal kaynakları Rus Çarı Büyük Peter’in (1682-1725) manastıra uzun vadeli bağışlar sağlayacak bir altın mühür (chrysobull) çıkarmasının ardından gelişme kaydetmiştir. Manastır 1773’te, gayretli baş rahibi Sağır Samuel’in çabalarıyla yeniden inşa edilmiş ve bakımı yapılmıştır. 1821’de, Yunan Bağımsızlık Savaşı’nın başlangıcında bir çete tarafından saldırıya uğrayan ve ateşe verilen yapı, ciddi şekilde hasar görmüştür. Manastır, bir kilise meclisi toplantısında "Tanrı’ya şükran sunmak amacıyla ve ilahiyat öğretmenleri, öğrenmeyi arzulayan rahipler ve geleceğin rahiplerinin ikamet edeceği bir ilahiyat okulunun inşa edilmesi" yolunda karar çıkaran Piskopos IV. Germanos tarafından 1844’te yeniden yapılmıştır. Derslikler, çalışma salonu, öğretmenlere ait bölge, öğrenci yurtları, yemekhane, revir ve piskopos dairelerini barındırmak üzere ahşap yapılar inşa edilirken, kütüphane için iki katlı taş bir bina yapılmıştır. Daha sonra 1891’de, idari odaları ve yeni yurtları içermek üzere üç katlı bir kanat daha eklenmiştir. Bu yapıların tamamı 1894’teki büyük depremde ciddi hasar görmüştür. Bu nedenle, manastır için tümüyle yeni bir binanın inşa edilmesi gerekti ve bunun için gerekli tüm sermaye, hayırsever Pavlos Skylitsis Stephanovik tarafından sağlandı. Yeni manastır, mimar Pericles Photiades tarafından tasarlanmış ve yapı, 6 Ekim 1896’da, İlahiyat Okulu’nun rektörlüğünü yürüten archimandrite (yüksek rütbeli papaz) Germanos Gregoras’a ithaf edilmiştir.
Ruhban Okulu
İlahiyat Okulu’nun ana girişi neo-klasik ve neo-Bizans stillerinin bir birleşimidir. Proconnesian (Marmara Adası) mermerinden yapılmış ve üzerlerine karmaşık Korint yazı karakteriyle büyük harfler oyulmuş iki monolith (tektaş abide), kapı önündeki taraçanın ön kısmını ikiye ayırır; üstteki üç bölmeli pencerelerin azametli kemerlerini aynı tipteki küçük sütunlar destekler. girişteki salonun hayli gösterişli bir biçimde boyanmış olan tavanını, taraçadakilerle aynı tipte üç sütun destekler; bu salondan, yukarıdaki ana katta yer alan büyük kabul salonuna uzanan bir çift mermer merdiven yükselir. Kabul salonunun duvarlarına piskoposların, ilahiyat okulu rektörlerinin ve manastır tarihindeki diğer kişilerin tabloları asılmıştır. Salonun sonunda duvara açılmış bir oyukta, ahşap oyma iconostasis ve Heybeliada’da bulunan ve 1942’de Türk donanması tarafından alınmış olan Bakire Kamariotissa Bizans Kilisesi’nden getirilmiş ikonalar yer alır. Ayrıca, piskopos daireleri, idari odalar ve fakülte odaları da ana katta yer alır.
Okulun derslikleri, ilk katta boydan boya uzanan koridorun iki yanında yerleşmiştir; ilahiyat okulu öğrencilerinin yurtları ise kuzey ve güney kanatlardadır. Ayrıca, yemekhane, revir ve berber dükkanı ve terzi gibi mekanların yanında, o çok ünlü kütüphane de birinci katta yer alır. Spor salonu ise kompleksin güneyinde kalır. İlahiyat okulu 1971 yılında Türk hükümeti tarafından kapatılmıştır; fakat yeniden açılması yönündeki siyasi tartışmalar sürmektedir.
Aya Triada Kilisesi
Manastırın katholikonu 1843’te gerçekleştirilmiş olan yeniden yapım çalışmasından kalmadır. Bu yapı, sık rastlanan türden, üç koridorlu bir bazilikadır; halkın oturduğu orta kesimin tepesi yarım silindir biçiminde bir kubbe ile örtülüdür, yan taraflardaki koridorlar ise düz tavanlıdır; narteks batı tarafta kalırken, yarım daire şeklindeki ana apsis (yarım daire şeklindeki çıkıntı) doğu uçtan dışarı çıkar. Kuzey koridoru, adını, buradaki ünlü ikonadan alır -Kutsanmış Teselli Bakiresi- bu ikonanın etrafı, önemli bir 14. yy. Bizans eseri olan Ortodoks Kilisesinin On İki Yortusu’ndan sahnelerle donatılmıştır. Güney koridoru ise İlyas Peygamber’e adanmıştır ve İlyas Peygamber burada, hayatının on dört sahnesi beraberinde, 1772 tarihli bir ikonada tasvir edilir. Narthexin sağ tarafında, İncil Yazarı (the Evangelist) Aziz John ile 715-30 yılları arasında Konstantinopolis piskoposluğu yapmış olan Günah Çıkartan Papaz (the Confessor) Aziz Germanos’a adanmış bir küçük bir mabet vardır.
Ahşap oyma iconostasis, çiçek ve çağa ait hayvan desenleriyle ve delikli rölyefler halinde işlenmiş hanedan armalarıyla zengin biçimde dekore edilmiştir; tıpkı piskoposluk tahtı, kürsü ve sahnenin tam ortasındaki Oraia Pylai, ya da Güzel Bahçeler, gibi. Oraia Pylai’nin sağ yanında Pantakrator Manastır Kilisesi (şimdiki Zeyrek Cami) ikonaları, sol yanında ise 16. yy.’dan kalma bir Girit Okulu eseri olan Bakire Hodigitria’ya dair ikonalar yer alır. Aziz John’un yaşamından on iki sahneyi sergileyen Vaftizci Yahya ikonası da büyük olasılıkla 16. yüzyıldan kalmıştır. Bunun hemen altında, muhtemel bir 15. yüzyıl eseri olan İbrahim’in Konukseverliği yer alır. Ayrıca, iconostasis’in üzerinde, okulun koruyucu azizi olan Aziz Photius’u tasvir eden bir büyük bir ikona vardır; bu ikonanın, 1903’te Moskova’da yapılmış, karmaşık işlemeli bir gümüş çerçevesi vardır. Güney duvarında, muhtemelen 16. yüzyıl tarihli, büyük bir Bakire Hodigitria ikonası bulunur. Bunların yanında, narthexte bulunan ve ahşap üzerine çiçek motifleri ve hanedan armaları oyularak yapılmış ikona ve mum sehpaları da bahse değer.
Kilisenin arkasında, okul rektörleri ve profesörleri ile iki piskoposa (VII. Cyrill: 1855-60 ve V. Konstantinos:1897-1901) ait mezarlar bulunur.
Heybeliada Su Sporları Kulübü, adanın kuzeydoğu ucundaki Değirmen Burnu’ndadır. Burun, adını Osmanlı döneminde kadar giden zamanda adanın simgesi olagelmiş bir yel değirmeninden alır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944), ünlü gazeteci, deneme ve roman yazarı. Bu ev günümüzde dönemin mobilyalarının, fotoğraflarının ve diğer eşyaların yanı sıra yazarın ilginç hatıra eşyalarının da sergilendiği bir müzeye dönüştürülmüştür.
Refah Şehitleri Caddesi'ndeki malikane Abbas Paşa Evidir. Mısır'ın son hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın oğlu Prens Said Halim'in iş yeri olarak inşa edilmiştir. Ayrıca, Prens 1897'de Ümit Tepesi'nin yamacında saray gibi bir konak inşa ettirmiş ama bu konak günümüzde yok olmuştur. #7 ve #9 Fettah Sokağı'ndaki bu evler Abbas Hilmi Sarayı'na ait selamlık olarak kullanılmış.
Adanın kuzeybatı sahilindeki geniş koyun üzerindeki tepe yamacında yer alır. Bu bölgedeki asıl otel 1852-62 yılları arasında inşa edilmişti ve müşterilerinin çoğunu, Rum Ticaret Okulu’ndaki öğrencilerin anne babaları oluştururdu. 1991’de yangın sonucu yok olan otel, 1992’de, 19. yy. mimarisindeki sitiline uygun biçimde yeniden yapıldı; fakat bu kez, yüzme havuzu ve spor salonu gibi birtakım eklentiler yapılarak. Halki Palas’ın, Heybeliada’da yürüyerek keşfe çıkmak isteyenler, özellikle de adanın güneybatı ucundaki çamlıklı yollarda dolaşmak isteyenler için gayet uygun bir konumu vardır.
Asıl adı Mavromatakis Köşkü olan, Refah Şehitler Caddesi, No:73’teki konak bugün, Türkiye’nin ilk başbakanlığını, daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı yapmış olan İsmet İnönü’nün ailesi tarafından yönetilen İnönü Vakfı’na bağlı olarak müze olarak kullanılmaktadır. İsmet Paşa adıyla bilinen İsmet İnönü, bu konağı ilk olarak 1924 yılında, yazlık ev olarak kiralamıştır. İnönü ailesi evi, 1934 yılında 9,500 lira karşılığında satın almıştır; ev, kendilerine Atatürk tarafından hediye edilen mobilyalarla döşenmiştir. İsmet Paşa, 1937 Eylülünde eve yerleşmiş ve aynı yıl, burada, yeni başbakan Celal Bayar tarafından ziyaret edilmiştir. İsmet Paşa, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı görevini yürüttüğü 1938-50 yılları arasında, maiyetini oluşturan görevlilerin sayısından dolayı, Florya ve Yalova’daki resmi yazlık konutlarda konaklamıştır; karısı Mevhibe Hanım ise yazlarının çoğunu, çocukları Ömer, Erdal ve Özden’le birlikte Heybeli’deki evde geçirmeyi tercih etmiştir. İsmet Paşa, muhalefet partisinin başkanlığını yaptığı 1950-60 yılları arasında, yazlarının çoğunu, ailesiyle beraber Heybeliada’daki bu evde geçirmiştir; bu dönemde, İsmet Paşa’nın sahilde yaptığı kısa gezintilere kasaba halkı da eşlik eder, İsmet Paşa, kasabanın gençleriyle beraber iskeleden denize çivileme atlardı. Başbakanlığının ikinci dönemi olan 1961-65 yılları arasında da programının elverdiği zamanlarda ve görev yapmadığı yaz aylarında yine Heybeliada’ya giderdi. İsmet İnönü’nün 25 Aralık 1973’te Ankara’da, seksen dokuz yaşında ölmesinin ardından Heybeli’deki ev birkaç yıl kapalı kaldı; fakat daha sonra Mevhibe Hanım, yazlarını Heybeli’deki eve komşu bir evde geçiren oğlu Erdal ve onun eşi Sevinç’le beraber, ara sıra bu eve dönmüştür. En sonunda ise aile, evin, vakıf bünyesinde bir müze olarak korunmasında ve İsmet Paşa’nın buraya ilk olarak yerleştiği 1937’deki haliyle, Atatürk’ün hediye ettiği mobilyalarla kalmasında karar kılmıştır. Ziyaretçiler, müzede, çeşitli eşyalar, resimler ve İsmet Paşa’nın kamu ve aile yaşantısıyla ilgili anı eşyalarını görebilir.
Evin bahçesi, Adalar Müzesi'nin açık sergi alanı olarak kullanılmaktadır. Bahçede yaz aylarında konser, çocuk ve sanat atölyeleri, film gösterimleri gibi külturel etkinlikler yapılmaktadır.
Sahile açılan yolda Iiliasko Ikiz evlerinin hemen çapraz karsisındadir. Rum nüfus çok azaldığı için bina uzun zamadir okul olarak kullanılmıyor ve boş duruyordu. Restore edilerek Bizans ve Osmanli müzik araştırmaları ve kayıt merkezi olarak kullanılacak.
Sahilde, fayton duraginin karsisindaki Iliasko Ikiz Evleri (eski Hotel de la Grèce); konukları arasında 1921'de Yunanistan Kralı Paul ve 1933'te Yunanistan Başbakanı Elefterios sayılabilir.
Turgut Yolu üzerindeki mermerden yapılmış, büyük, sokak çeşmesi 1917’de inşa edilmiş olan Heybeliada Çeşmesi’dir
Deniz Lisesi’nin yakınındaki küçük bir parkta, Heybeliada’yı öven bir şarkı bestelemesiyle ünlü Yesari Asım Arsoy’un bir heykeli bulunur.
1773’te Mektebi Bahriye adıyla kurulan Deniz Lisesi, daha sonra Haliç’teki Kasımpaşa’ya taşınmış, 19. yy. ortalarında ise Heybeliada’ya döndürülmüştür. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla okul, Deniz Harp Okulu adını almıştır. Deniz Harp Okulu 1985’te Tuzla’ya taşındığında da Heybeliada’daki okul Deniz Lisesi olmuştur. Burada ağırlanmış yabancı devlet adamları arasında Yunanistan Kralı Paul (1952), Yugoslav Mareşal Tito (1954), İran Şahı Riza Pehlavi (1976) ve Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Bhutto (1976) yer alır. Bu devlet adamlarının tümü adaya, Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı yatı olan Savarona ile gelmiştir.
Kasaba merkezinin kuzeyinde Kuyu Mahallesi’ndeki Orhon Sokağı’nda Ben Yazkor Sinagogu yer alır. Hemen yakındaki Heybeli Mektebi Sokağı’nda da eski Rum İlkokulu bulunur. Heybeliada Cami ise kasabanın kuzeybatı tarafındaki Hafız Kaptan Sokağı’nda yer alır.
Aziz Nikola Rum Ortodoks Kilisesi (Hagios Nikolaos), kasabanın ana meydanına egemendir. Kilise, neredeyse tüm erkeklerin denizci ya da balıkçı oldukları bir adaya uygun olarak, denizcilerin koruyucu azizi olan Aziz Nikola’ya adanmış bir Bizans kilisesinin yıkıntıları üzerine 1857 yılında kurulmuştur. Yapının mimarı Hacı Stefani Gaytanki Kalfa’dır. Kilise 1894’teki depremde hasar görmüştür; ancak kısa süre sonra onarılmıştır. Kilise, merkezi kaplayan yüksek bir silindirin tepesine örtülmüş kubbesi, dört destek payandası, dört kolunun üstündeki beşik kemerleri (barrel-vaulted), ve ana yapıdan bağımsız olarak yükselen çan kulesi ile plan açısından haç şeklindedir. Sunağın altında, 1775’te ölen Piskopos I. Samuel’in mezarı bulunur. Narteks’in önündeki ayrı bir yapı ise Aziz Paraskevi’nin kutsal çeşmesine (Hagia Paraskevi) ev sahipliği yapar.
Adaya vapurla yaklaşan ziyaretçiler, üzerinde bulunuduğu tepeye egemen olan Rum Ortodoks Papaz Okulu’nu, Halki Palas Oteli’ni, eski Rum Ticaret Yüksek Okulu’nu (bugün, Denizcilik Lisesi’nin bir bölümüdür) ve Değirmen Tepesi’ni, Su Sporları Kulübü’nün üst tarafına kurulmuş olan ihtiyar yel değirmenini görebilirler. Adanın merkez bölgesini, doğu sahilindeki vapur iskelesi ve kuzeyde, buranın hemen yakınında yer alan deniz otobüsü iskelesi oluşturur. Bu iki iskele arasındaki sahil yolu boyunca, café ve restoranlar sıralanmıştır. Sahil yoluna paralel uzanan ana pazar sokağı, sahil yolunun hemen bir üst sokağıdır. Adanın güneydoğu burnunda, vapur durağının hemen yanında, iki kuleli ana binası ve minyatür limanıyla Deniz Lisesi yer alır; iskelelerin hemen kuzeyinde de balıkçılar için küçük bir liman vardır; balıkçı tekneleri ve özel tekneler buraya çapa atarlar.
Aynı sokak üzerinde bulunmaktadır.(Osmanlı diplomatı Mehmet Şakir Paşa; Emir Zeid'in eşi, ressam Prenses Fahrünissa; ressam Aliye Berger-Boronai; Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen yazar Cevat Şakir Kabaağaçli; seramik sanatçısı Füreya Kılıç Ali; oyuncu Şirin Devrim)
Bahcesi de cok guzel olan koskte. Papa John XXXIII, Papa olmadan önce İstanbul'da papalık elçisi iken burada yaşamıştır.
"Beyaz Saray" olarak da bilinen neoklasik bina; Yorgi Sapuncakis Efendi için Rum mimar Fotiadis tarafından inşa edilmiş.
Müzeden hemen sonra başlayan yerleşim alanının ilk evlerinden biri Reşat Nuri Güntekin Evi’dir. Evde, ünlü Türk romancısı Reşat Nuri Güntekin ailesiyle birlikte yaşamıştır.
Büyükada’nın ilk yerleşim yerinde bulunan Aya Nikola Hangar Müze Alanı toplam 1100 m2lik bir alana sahip. 700 m2 kapalı alan içerisinde 400 m2 kalıcı sergi galerileri, 225 m2 geçici sergiler salonu yer alıyor. Ek olarak Müze satış dükkanı, atölyeler, café, depo, arşiv ve ofisler bulunuyor. 400 m2 açık alan içerisinde çeşitli kültürel etkinlikler, toplantılar yanı sıra açık sergi yüzeyi olarak da değerlendirilen mekanlar yer alıyor.
Aya Nikola Hangar Müze Alanı, 10 Eylül 2010 tarihinde eski bir helikopter hangarının 5 ay sürem restorasyonuyla açıldı. Müzenin kalıcı sergileri burada bulunuyor. 2011’in ilk aylarında başlayan genişletme çalışmalarıyla kalıcı sergiler alanı büyütüldü, yeni geçici sergi alanı, depo, ofis ve sosyal alanlar eklendi. Aya Nikola’da da süreli sergiler 2011 ile birlikte başladı. İlk süreli sergi "Adalar Yazarlar Şairler mitostan edebiyata…" idi.
Aziz Nikola (Hagios Nikolaos) Manastırı adanın doğu kıyısında yer alır. Bu manastıra hem kıyı yolunu hem de Yüce Tepe’nin zirvesinin aşağısında bulunan meydandan çıkan başka bir yolu kullanarak ulaşabilirsiniz. Manastır, çıkan bir yangında harap olmasının ardından onyedinci yüzyıldan beri terkedilmiş olan Kayra Bizans yerleşkesinin üzerinde ve yanında bulunur. Tarihte, bu manastırdan ilk defa İngiliz gezgin Thomas Smith tarafından 1680 senesinde bahsedilmiştir. Manastırın orjinal katholikonu, Kayra Bölge Kilisesi’nin bulunduğu yere ve bu yapının yıkıntılarından tekrar inşa edilmiş olabilir. 1783 yılında manastır geçici bir süre için bir azınlık okuluna ev sahipliği yaptı. Bu okul daha sonra İstanbul’daki patrikhanenin yanına Megale Scole ya da Büyük Okul ismiyle tekrar kuruldu. Okul faaliyetlerine hala devam etmektedir.
1821 senesinde, Yunan Bağımsızlık Savaşı başladığında, manastır Türk Ordusu tarafından ele geçirildi. Sonra, restore edilip İstanbul’dan Büyükada’yı ziyarete gelen Rum aileleri barındırmak amacıyla kullanıldı. 1852’de çıkan bir yangın iconostasis ve dini resimlerin çoğu dahil olmak üzere, katholikon’un içini mahvetti. Kilise, 1860 senesinde, ortaçağ Bizansında inşa edilmiş neredeyse bütün Konstantinopolis kiliselerinin planıyla aynı olan, bir kubbeli, dört sütunlu, haç merkezli orjinal tasarımına bağlı kalınarak yeniden inşa edildi. Tahminlere göre, orjinal katholikon Bizans döneminden kaldığına inanılan Kayra Bölge Kilisesi’nin planını korumuştur. Kiremit bir çatı ile kaplanmış olan kilisenin göz alıcı narteksi 1873 senesinden kalmadır. Girişin üzerinde, Bizans İmparatoruğu’nu, son iki yüzyılında yöneten Palaeologus hükümdarlığının amblemi olan çift başlı bir kartalın mermerden kabartması bulunmaktadır. Kuzeybatı köşesindeki dış cephede, eski zamanlarda yapılan araba yarışlarını tasvir eden eski bir Yunan kabartması vardır.
Genellikle fayton turları Luna Park meydanından sonra, merkeze dönüşe geçer. Ancak istenir ve far ödenirse, adanın güney kıyıları boyunca Büyük tur da yapılabilir. Büyük tur yolu, Küçük tur yolunun aksine oldukça sakindir. Tümüyle yerleşim alanının dışında, orman ile deniz arasında uzanan çok güzel bir yol güzergahıdır. Güzergah üzerinde eski Büyükada Sanatoryumundan dönüştürülen Club Mavi otel (çok güzel bahçesi ve lokantası vardır), Fethi Okyar Korusu (Türkiye’nin ikinci başbakanı Fethi Okyar’ın yaşamış olduğu ev, ünlü Türk mimarı Sedat Hakkı Eldem’in eseridir), burunu dönmeden eski Viranbağ gazinosunun bulunduğu alan görülebilir. İskeleden motorlarla ulaşılan Eskibağ ve Viranbağ plajlarına da bu yol üzerinden patikayla da inilebilir. Yolun dönüş kısmında fayton ahırları ve Orman Kampı bulunur. Yol Luna Sedef Adası’nın hemen karşısındaki Aya Nikola mevkiine çıkar ve Lunapark’dan gelen Küçük Tur yolu ile birleşir.
Buyukada’nın tam ortasında, adanın iki tepesinin arasındaki meydandır. Küçük ve büyük tur yapan faytonlar bu meydanda mola verirler. Mola yerinde bir kafeterya bulunmaktadır. Eskiden adada eşek turları da yapılırmış. Eşekle Aya Yorgi’ye kadar çıkılırmış. Şimdi sadece bu meydanda eşek binmek mümkün. Aya Yorgi tepesine ve manastıra çıkan patika yol da bu meydandan başlıyor.
Dil Burnu’nun güneyinde, fayton yolundan patika ile inilebilen koyda tarihi Yörük Ali Plajı (Yorguli) bulunur. Yaz aylarında iskeleden kalkan motorlarla da ulaşılabilen plajda, soyunma kabinleri, yeme içme tesisleri ve bungalovlardan oluşan orman içi konaklama üniteleri yer almaktadır.
Yerleşim alanine bitirip ormana girildiği noktada Dil Burnu Mesire Alanı bulunur. Küçük bir ücretle girile ve denize uzanan çamlarla kaplı burunda yer alan alanda piknik masaları, kafeterya, yürüyüş yolları ve denize girilebilecek küçük koylar bulunmaktadır.
Yıkık Sivastopol Köşkü (Troçki’nin evi) Çankaya Caddesi’nden kuzey sahiline uzanan Hamlacı Sokağı’nda, bakımsız bahçesi içerisinde ayakta durmaktadır. Leon Troçki ise Rusya’dan sürülmesinin ardından, otobiyografisini ve Rus Devrim Tarihi adlı kitabını yazdığı Büyükada’da, 1929-33 yılları arasında yaşamıştır.
Troçki Büyükada’yı 17 Haziran 1933 tarihinde terketti ve bir daha da buraya geri dönmedi. Adadaki tecriti dışında, Troçki buradaki sürgün günlerinden keyif alıyormuş gibi görünüyordu. Bunun kanıtı olarak, adadan ayrıldığı gün not defterine yazdığı şu cümleler gösterilebilir: "Dört buçuk sene oldu. Ayaklarımın Büyükada’ya iyice kök saldığına dair garip bir his var içimde."
(Con Paşa, Osmanlı'nın Adalar'a düzenli gemi servisi organizasyonu ile görevlendirdiği memur Trasivolos Yannaros idi)
Osmanlı diplomatı Manuk Azaryan Efendi; Osmanlı generali ve yazar Zeki Paşa; Türk diplomatı ve yazar Zeki Kemal Kuneralp
Biraz ileride sağda Hacopolu Köşkü vardır. (günümüzde Adalar Belediye Kaymakamlığı'nın merkezi), solda Mizzi ve onun ötesinde de Arap İzzet Paşa Köşkleri sıralanır.
Çankaya caddesi üzerinde sağlı sollu güzel köşkler sıralanmaktadır. 100 metre ileride solda Fabiato Köşkü önemlidir.(878'de inşa edilmiş ve 1997-1998'de Türkiye Turing ve Otomobil Kurulu’ndan Çelik Gülersoy tarafından restore edilmiş; şimdi halka açık bir kahve ve salonlarında veya güzel bahçesinde sık sık sergiler, konserler düzenlenen Büyükada Kültür Merkezi bulunmaktadır.
Kadıyoran ile Çankaya caddesinin kesistiği küçük meydana bakan iki konaktan biri eski Çankaya Otelidir. Agopyan Köşkü olarak yapılan bina, sırasıyla Hotel des Princes, Hotel Bel-Er, Hotel Çankaya olarak hizmet vermiş, bugun kotu bir restorasyon sonucu özellğini yitirmiş bir konut olarak kullanılmaktadır.
Kadıyoran Caddesi’ne girildiğinde solda Surp Asdvadzadzin Kilisesi bulunmaktadır. Bu kilise, İtalyan Rönesansı’nın neo-klasik tarzında inşa edilmiş olup, 1856-8 yılları arasında tamamlanmış büyük bir kilisedir.
Büyükada Anadolu Kulübü (1906'da Büyükada Yat Kulübü olarak kurulmuş. Önemli konukları arasında Atatürk ve İsmet İnönü'nün yanısıra yabancı devlet başkanları da bulunuyor: Elefterios Venizelos, Yunanistan Başbakanı (1924); Afganistan Kralı Amanullah Han (1930); Romanya Kralı Carol ve Madam Lupescu (1933); Yunanistan Diktatörü General Metaxas (1936); İran Şahı Rıza Pahlavi (1964); ve Romanya Diktatörü Nikolau Çavuşesku (1976). Atatürk kulübe geldiğinde 25 numaralı odada kalmış, bu oda o zamanki haliyle korunmuş. Kulübün bahçesinde doğumunun yüzüncü yılında dikilmiş bir Atatürk anıtı bulunuyor. Kulüp ziyarete açık değil ama güzel binaları ve bahçeleri kapıdan bakıldığında da görülebilir.
Biraz ileride sagda, Anadolu Kulubu girisinde daha önceleri Hotel Calypso olarak bilinen, eski Akasya Oteli vardır. Bu otelin önemli misafirleri arasında, Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos (1930) ve Arnavutluk Kralı Zog (1934) yer almaktadır. Otel bugun konut olarak kullanilmaktadir.
23 Nisan Caddesi’nin ilerisinde solda Otel Splendid Palas (eski Splendid Oteli), 1911'de kurulmuş, adanın ayakta kalan en eski ve en büyük oteli. Otel büyüleyici avlusu, özgün dönem mobilyaları ve eşyalarıyla birlikte, döneminin zarif bir örneğidir.
Aziz George Koudonas Manastırı, adadaki iki tepe içersinde en güneyde yer alan Yüce Tepe’de bulunmaktadır. Adanın ortasındaki meydandan bu manastıra ulaşan bir yol vardır.
Söylentiye göre, manastır II. Nicephorus’un (963-9) hükümdarlığı sırasında, 963 senesinde kurulmuş. Tarihte ilk defa, I. Manuel Comnenus’un 1158 yılında hazırladığı listede bu manastırdan söz edilmektedir. Yunanca "çanlar" anlamına gelen Koudonas ismi, şu hikayeden gelmektedir: Çobanın biri, bir gün sürüsünü bu tepede otlatırken, yerin derinliklerinden gelen çan sesleri duyar. Ne olduğuna bakmak için yeri kazdığında ise, daha sonra kendisi ve diğer yerli halk tarafından manastırın kurulduğu yere yerleştirilen, Aziz George’nin bir resmini bulur. Bu hikaye, 1625 senesine dayanmaktadır ve muhtemelen manastırın ilk inşa edilmesinden ziyade yeniden kurulduğu zamanları anlatmaktadır. Efsane bir yana, manastırın kayıtlı ilk başrahibi olan Isaias şu anki katholikon’un inşasına 1752 senesinde başlamış ve Blachernitissa’nın ana kilisesini yedi yıl sonra tamamlamış, ayrıca manastıra ait pek çok küçük oda eklemiştir. Bunu takip eden yarım yüzyıl içerisinde başrahipler Anthemios ve Arsenios tarafından da birkaç ekleme yapılmıştır. Bu arada, özellikle zihinsel rahatsızlıkların iyileştirilmesi ve "günahkar ruhlar tarafından ele geçirilenler"in bu ruhların etkisinden kurtarılmasına yarayan bazı mucizeler Aziz George’nin resmine atfedilmiştir.
Şu anki tesis altı ayrı kiliseden ve üç farklı katta bulunan ibadet yerlerinden -daha eski mabetler daha aşağı katlarda yer alıyor- oluşmaktadır. Zemin katta, başrahibin evi ve Aziz George ana kilisesi bulunmaktadır. Her iki yapı da 20. yy’ın başlarında inşa edilmiştir. Kilisenin güneydeki iç duvarında bugün gümüşle kaplanmış olan Hagios Georgios Koudonas’ın orjinal bir ikonası bulunmaktadır.
Merdivenlerin alt tarafında yer alan oda, içerisinde bir ayazma bulunan kutsanmış ufacık bir odadır. Bu oda söylentilere göre, Aziz George’nin kutsal resminin kazılarak çıkarıldığı yerdir. Bu odanın ilerisinde, Havariler’e adanmış başka bir mabet bulunmaktadır.
23 Nisan günleri kutlanan Aziz George Günü, dünyanın dört bir yanından gelen binlerce hacı -Müslüman Türkler ve diğer dinlere mensup insanlar da dahil olmak üzere- manastır yoluna koyulurlar. Pek çoğu, şafak ayinine katılmak üzere yalınayak çıkarlar tepeyi. Ayinin ardından, hacıların pek çoğu, tepenin doruğunda bulunan açık lokantada, eski takvime göre baharın gelişini geleneksel olarak müjdeleyen günü kutlayarak öğle yemeklerini yerler. Lokanta, kendi etiketsiz kırmızı şarabının yanında, basit yemek ve meze servisi yapmaktadır. Tepenin zirvesi çam, selvi ve daha pek çok ağaç ile kuşatılmıştır ve özellikle manastırın çanları bu eski zamanlardan kalma tapınakta çaldığı zaman Yunan adalarını andıran bir ortam oluşmaktadır. Yüce Tepe’nin doruğundan görünen ve tüm adalar ve Marmara Denizi’nin Asya kıyılarını içine alan manzara muhteşemdir.
Bu yapı, Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ikinci en büyük tahta binasıdır. Bu yapı, burayı Monte Carlo tarzı bir kumarhaneye sahip, Prinkipo Palas isimli büyük bir otel olarak kullanmayı planlayan Fransız bir şirket tarafından 1898 senesinde yapıldı. Ancak, Sultan II. Abdül Hamit böyle bir tesise izin vermeyi reddetti ve otel hiçbir zaman açılmadı. Bundan sonra, banker Leonidas Zarifi’nin dul eşi Eleni Zarifi bu binayı satın aldı ve yetimhane olarak kullanılması şartı ile Fener Rum Patrikhanesi’ne bağışladı. Daha önceleri İstanbul’da, Balıklı’da bulunan Rum Yetimhanesi, 1903 senesinde burada tekrar faaliyet göstermeye başladı. Bu tesise 146 altın hediye ederek destek veren II. Abdülhamit, ayrıca bu kuruluşun vergiden muaf tuttulmasını istedi. 1964 yılında kapatılan yetimhane, o zamandan beri çürümeye terkedilmesine rağmen hala çok etkileyici bir yerdir. Ayrıca, denizden de görülebidiği için, Büyükada’yı simgeleyen ana mekanlardan bir tanesidir.
Söylentilere göre, manastır Bizans zamanında yaptırılmış. İmparator I. Manuel Comnenus tarafından 1158 senesinde hazırlanan listede bu kiliseden üstü kapalı da olsa bahsediliyor olması bu söylentileri desteklemektedir.
Manastır, Osmanlı zamanında zor zamanlar yaşadıysa da, İstanbul’daki Rum bezir yağı tüccar loncasının desteği ve Feneriote asilzadesi Pascharnikos Christodoulos Vlachoutsis tarafından yapılan bağışlar sayesinde bu zorluklara dayandı.
Patrik V. Gregory 1809 senesinde burada yaşadı; önceki patrik Chrysanthos ise 1826 yılında emekli olunca bu manastıra yerleşti ve sekiz yıl sonra burada öldü. Patrik Sophronius ise 1866-70 seneleri arasında burada yaşadı. Onun çabaları sonucu manastır yenilendi ve bugünkü katholikon, mimar Vasilis Dimitriou’nun planlarına uygun olarak 1869 yılında tamamlandı.
Bugün manastırdan geriye kalanlar, katholikon, manastırın güneyinde yer alan ve ona bitişik olarak inşa edilmiş iki katlı ek bina ve arazisinin batı kısmında bulunan bazı ek binalardır. Katholikon daha önceki kiliseden kalma, yaldızlı ve çiçek ve bitki motifleriyle süslenmiş kabartmalara sahip tahtadan oyma iconostasi’sini hala muhafaza etmektedir. Üzerlerinde yer alan, 18. yy.’dan kalma sekiz küçük resimle, Oraia Pylai’nin kapıları özellikle kayda değerdir. Bu resimler içerisinde en çok dikkat çekici olanı Annunciation’un (Cebrail’in Hz. Meryem’e Hz. İsa’nın doğacağını haber vermesi) tasviridir. Burada ayrıca, üzerinde, Hz. İsa ve onun iki yanında yer alan Hz. Meryem ve Vaftizci Yahya’yı bir arada resmeden bir dini resim bulunan güzel bir 18. yy. (Offertory Diptych) ilahi levhası da yer almaktadır. Bunlara ek olarak, 19. yy.’dan kalma, eski Rum cenaze törenlerine ait bir kabartmanın kopyası da güneydeki dış duvara işlenmiştir.
Müzenin süreli sergilerini ve Adalar Vakfı’nın kültür işletmesi olan Adaevi’ni barındırıyor. Adalar Müzesi Çınar Müze Alanı, 3 ay süren bir düzenleme ile kazanıldı. Ardından 31 Temmuz 2010 tarihinde 2 sergi ile açıldı. Ada Sahillerinde Bekliyorum ve Adalılar sergileri yaklaşık 1 yıl açık kaldı. 2 Temmuz 2011 tarihinde ise Adalar Binalar Mimarlar sergisi açıldı. Çınar Müze Alanı Büyükada’nın merkezinde bulunan yemyeşil bahçesi her yıl yenilenen ilgi çekici sergileri ile özellikle yaz aylarında ziyaretçilerin keyifli bir gezi ve dinlenme noktası olabiliyor...
Büyükada’daki en kayda değer cami Ada Cami Sokağı’nda ve iskelenin dört yüz metre güneyinde yer alan Hamidiye Camisi’dir. Cami 1892 - 1893 seneleri arasında, Sultan II. Abdül Hamit (1876-1909) adına yaptırılmıştır. Çift merdiven aracılığıyla yaklaşılan ana giriş, plana göre kare olan ve bir kubbe ile örtülmüş dua odasına geçit sağlayan üç katlı bir yapının ikinci katında bulunmaktadır.
Hesed Le Avram Sinagogu da Yalı Mahallesi’nde, Pancur Sokağı’ndaki iskelenin yaklaşık altı yüz metre doğusunda ve Zagnos Paşa Caddesi’nin bir blok güneyinde bulunmaktadır. 1903 senesinde kurulan sinagog, cephesinde yer alan üç tepeli mağribi (fas) tarzı kemerleri ve dua salonununa ait bakır kaplama kubbesiyle dikkat çeker.
San Pasifico’nun Roma Katolik Kilisesi, Meşrutiyet Mahallesi’nde, iskelenin 350 metre kadar güneyinde, Lala Hatun Sokağı ve Yeni Sokak’ın kesişiminde yer almaktadır. Burası, Neo-Gotik tarzda yapılmış, tahtadan bir çatıya sahip büyük bir kilisedir. 1865 - 1866 seneleri arasında Fransiskenler tarafında inşa edilmiştir. Mihrabın altında, İtalyan ressam Giovanni Battista tarafından yapılmış ve San Pacifico ile iki yanında yer alan Aziz Ignatius ve Aziz Sophia’yı Adalar üzerinde uçarken tasvir eden büyük bir tablo bulunmaktadır.
Merkezdeki diğer Rum Ortodoks kilisesi Alaçam Sokağı ve Zagnos Paşa Caddesi’nin köşesinde yer almaktadır. Burası Büyükada’nın Koruyucu azizi, Aziz Dimitrios (Hagios Dimitrios) Kilisesi’dir. 1923’ten beri Aziz Dimitrios Kilisesi, etki alanına, daha önceleri Chalcedon (Kadıköy) Şehrine ait sayılan "Adalar"daki tüm Rum Ortodoks kiliselerinin girdiği Prinkiponisa Başpiskoposluğu’nun merkezi konumundadır.
Kilise, Rum mimar Fistikos Kalfa tarafından tasarlanıp 1856 - 1860 seneleri arasında inşa edilmiştir. Kilisenin temellerinin atılması sırasında, işçiler, üzerinde imparator II. Justin’in (565-78) baş harflerinden bir kabartma bulunan bir sütun başlığı meydana çıkardılar. Bu başlık, şu an kilisenin avlusunda sergilenmektedir.
Kilise, taştan yapılma üç koridordan oluşmuş olup, kubbeli pasajlarla sıralanmış üç giriş yoluna sahiptir. Kilisenin orta kısmı, her biri dört kolondan oluşan ve İon stili başlıkla örtülmüş ve birbirlerine kemerlerle bağlanmış ikiz sütun sıraları vasıtasıyla kenar koridorlardan ayrılmıştır. Ana sunak Aziz Dimitrios’e, iki küçük ibadet odası ise Aziz Pandeleimon (Hagios Pandeleimon) ve Hz. İlyas’a (Hagios Profitis Ilias) adanmıştır. Ana koridorun merkez kubbesinde, kabartma bir Evrenin Efendisi, İsa portresi yer alır. Sol taraftaki ikinci sütünun karşı tarafına dikilmiş yaldızlı minber, dört İncil yazarının portreleriyle süslenmiştir. Patriğe ait barok taht, sağ taraftaki üçüncü sütunun karşısında yer almaktadır. Ayrıntılı motiflerle oyulmuş İkona duvarı mermer alçıdan yapılmıştır. Kilisenin orta kısmındaki Aziz Dimitrios ikonası gümüşle kaplıdır ve 17. yy.’dan beri ayaktadır. İki yandaki özel ibadet odalarında yer alan iki ikona de olağanüstü güzel eserlerdir.
Panagia Kilisesi Fayton Meydanı’nın sonunda yer alır. Bu kilise Rum Ortodoks Kilisesi’nin en önemli dini günlerinden olan ve her yıl 15 Ağustos’ta kutlanan Hz. Meryem’in Tanrı tarafından cennete alınmasına adanmıştır. 1735 senesinde kurulan kilise, ilk önce İsa Tepesi’nin güney yamacındaki Rum mezarlığının yanına inşa edildi. Şuandaki mevkiine 1793 yılında getirilen kilise, 1871 senesinde yenilendi. Tahtadan yapılmış oymalı İkona duvarının merkezinde, Hz. İsa ve onun iki yanında yer alan Hz. Meryem ve Vaftizci Yahya’yı bir arada resmeden bir dini resim yer almaktadır. Diğer resimler ise Aziz Paraskevi, Dimitrios, Barbara ve Nikola’ı tasvir etmektedir. İkona duvarı ayrıca kronolojik olarak sıralanmış üç dini sahne ile de süslenmiştir. Karmaşık bir şekilde oyulmuş tahta vaiz kürsüsü ya da mimber, İstanbul’da bulunan bütün Rum Ortodoks kiliseleri içerisinde en güzeli olarak görülmektedir; süslemeleri arasında, dört İncil yazarını betimleyen resimler ve açılmış kanatları üzerinde İncilleri taşıyan tahtadan oyma bir kuş figürü de yer almaktadır.
Vapur iskelesinden bir blok ötedeki alan, Saat Meydanı’dır. Bu meydanın ortasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıl olan 1923 senesinde inşa edilmiş ve koni biçiminde bir kubbeye sahip olan bir saat kulesi bulunur. Alanın sağ tarafında, 23 Nisan Caddesi’nin başladığı yerde, önceki adı Ankara Palas Oteli olan ve Art Deco tarzı ile düzenlenmiş konforlu ve çağdaş bir otel, Hotel Prenses Büyükada bulunur.
Yanında çeşitli lokanta ve kafelerin sıralandığı Gülistan Caddesi, vapur iskelesinin yanından geçen bir sahil yoludur. İskelenin önünde yer alan İskele Meydanı’nın sol yanında eski adı Hotel Delakuridis olan Saydam Planet Hotel bulunur.
Vapur terminalinin dikkat çeken bir sekizgen yolcu salonuna sahip, kurşun kubbeli binası, 1899 senesinde İzmitli bir mimar olan Mihran Azaryan tarafından tasarlanmış ve bu binanın yapımı 1915 senesinde tamamlanmıştır. Çini dış kaplama, Kütahyalı Mehmet Emin efendi tarafından yapılmıştır. Üst kat 1918-23 seneleri arasında bir kafe olarak, 1923-50 yılları arasında ise, Cumhuriyet Halk Partisi Adalar ilçe merkezi olarak kullanılmıştır. 1950-51 arasında, adanın ilk kapalı sineması buraya kurulmuştur. 1999-2000 yılları arasında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Genel Müdürü Çelik Gülersoy’un üst kata Marmara’nın Asya kıyılarını gören, ada gezisi öncesi ve sonrası bir şeyler yiyip içmek için ideal bir yer olacak şık bir kafe açmaya karar vermesiyle bina restore edilmiştir.